GENÇLİĞİMİZDE NİNO MAĞAZASINDA TAKILMAK BİR
AYRICALIKTI
Gençlik yıllarımda, bende çok güzel anılar bırakan bir mağazanın ismi “Nino” idi. Bu mağaza aynı mahallede birlikte büyüdüğüm çocukluk arkadaşım Mahmut Kan ile abisi Hasan Kan’a ait bir mağaza idi. Gençliğimizde Rize’nin en popüler mağazalarından biri olan Nino mağazasının dört bir yanında anılarımız vardı. Nino mağazasında kaset, plak, kasetlerin doldurulmasının yanı sıra bir de zücaciye eşyalar da satılırdı. O dönemde “Nino” çok ünlü ve çok havalıydı. Nino, bazen dönemin popüler sanatçılarının turnelerinde Rize ve Trabzon’da konser organizasyonları da yapardı. Bu konserler sayesinde birçok sanatçıyla tanışmıştım. Dersten çıkınca ve özeliklerde yaz tatillerinde soluğu bu mağazada alırdım. Gençliğimin büyük çoğunluğu bu mağazada geçti diyebilirim. Kimi görmek istersek o mağazanın önünde durmamız yeterliydi. Tüm gençlerin kaset doldurmak için ya da kaset veya plak satın almak için uğradıkları tek adres Nino idi. Atatürk Caddemiz podyumda yürüyen mankenlerin
geçit alanı gibiydi.
YAZ AYLARINDA OKUL BAHÇESİNDE FUTBOL TURNUVALARI DÜZENLERDİK
Kurtuluş İlkokulu bahçesi de bizim evimizdi. Mahalle arasında oyun oynayacağımız ve tek maç yaptığımız saha oradaydı. Top oynamaya karar verdiğimizde hemen okulun bahçesini temizleme ve düzenleme görevini arkadaşımız Kemal Zırh’a havale ederdik. O da mahallede ne kadar çocuk varsa onlarla sahayı temizler, kireçle çizgileri çizer maça hazır hale getirirdi. Yaz tatilimizde Rize genelinde mahalleler arası futbol turnuvaları düzenlenirdi. Mahallemiz içinde de turnuvalar düzenlerdik ve birçok takım oluşturarak, puanlama sistemi ile maçlar yapardık. Az da olsa Rize genelindeki mahallelerin oluşturduğu takımlar arasında daha büyük turnuvaları yapılırdı. Çok şampiyonluk alırdık. En önemli kupalarımız Rize genelinde yapılan turnuvalardan elde ettiklerimiz ve şampiyonluklarda aldığımız kupalardır. Mahalleler arası turnuvalara mahallemizin ismi Eminettinspor ismi ile katılırdık.
Lakaplarını hatırladığım arkadaşlarımdan bir kısmını yazayım. Lakap olarak arkadaşlar için; Kürdan, Nino, Çamur, Çürük, Öküz, Ermeni, Artist, Berbat, Biricik, Sallabaş, Ayyaş, Trabzonlu, Kopeli, Sükse, Göbek, Ayı, Peçi gibi lakapları kullanırdık. Bunlar, her bir arkadaşımın lakaplarıdır. Bugün bile arkadaşlarla konuşurken bu lakapları kullanırız. Rize’de Ses ve Yeni Melek isimli iki kışlık, Deniz, Turist, Yeni Melek ve Ses adında dört tane de yazlık sinemamız vardı. Orhan Baba’nın filmleri daha çok Ses Sineması’nda oynatılırdı. Ses Sineması’nın sahiplerini tanırdık. Orhan Gencebay’ın filminin geleceğini öğrendiğimizde hemen önceden özel bir locayı kapatırdık.
RİZESPOR GENÇ, ESNAFSPOR VE KALEGÜLBAHAR TAKIMLARINDA FUTBOL VE BASKETBOL OYNADIM
Futbolculuk maceranız nasıl başladı? Her çocukta olduğu gibi bizim çocukluğumuz da mahalle aralarında veya bulduğumuz boş alanlarda futbol oynamakla geçerdi. Altyapımız okul bahçelerinde geçmişti. O dönemde imkanlar yok denecek kadar azdı ve bugünkü gibi kategorilere ayrılmış takımlar daha başlamamıştı. Genç kategori olarak lise takımları ve Rizespor Genç takımı vardı. Ben Rize Lisesi okul takımında ve aynı zamanda Rizespor Genç ve amatör takımında oynadım. Rizespor kulübünün basketbol takımında da lisanslı bir şekilde oynadım. Rize’de tek bir stad vardı. Atatürk Stadyumu. Topraktı. Hatta dalga konusu olurdu. Rize’nin duvarları bile yemyeşilken, tek toprak alan Rize Atatürk Stadı denirdi. Toprak kalmasının tek nedeni başta profesyonel takımımız olmak üzere ne kadar amatör ve okul takımları varsa hepsinin aynı sahada antrenman ve maçlar yapmasından kaynaklıydı. Çimin büyümesi veya yaşaması mümkün değildi. Maçlarımızı o statta yapardık. Soyunma odaları yetersizdi. Bazen tribünlerde soyunmak zorunda kalırdık. Öyle sıcak su da yoktu. Sıcak su şöyle dursun, sular çoğu kez kesikti. Sıcak suyu olmayan, suyu kesik, kış aylarında odun sobasıyla ısıtılan bir tesisti Rize Atatürk Stadyumu’muz. Sular akmadığı için yaz kış fark etmez, çoğu kez denize gidip yıkanırdık. Alt kategorilerde minikler için bir takım yoktu. Yani Rize için eksik bir konuydu. Rize’de eski bir futbolcu da olan Ömer Şahin abimiz bir minikler takımı kurdu. Yaşlarımızın 12-13 civarında olduğu dönemdi. Bizi toplayıp Rizespor’dan aldığı izin ile Rizespor minik takımını oluşturdu. Öyle forma ve malzemelerimiz yoktu. Bizi Kırmızı ve Beyaz olarak iki ayrı takıma ayırdı. Parası olanlar kırmızı fanila almıştı, parası olmayanlar ise evdeki beyaz fanilasını giyiyordu. Ben de Beyaz takımda yerimi almıştım. Maçlarımızı Rizespor’un maçlarında devre arasında on beş dakikalık bölümlerde oynardık. Top neredeyse yirmi topçu da topun olduğu yere toplanırdık. Rize Atatürk Stadyumu’na ilk kez bu şekilde ayakbastım. Tıklım tıklım seyircilerin önünde maç yapmak çocukluk dönemimde görebileceğim hem heyecan verici hem de çok eğlendiğim dönemlerin başında yer almıştır. Daha sonra Beyaz ve Kırmızı takımda oynayan arkadaşlarımın büyük çoğunluğu Rizespor’da futbolcu olarak oynadı. Ben işte Rizespor’un bu minik takımı ile başladığım futbol macerama lise futbol takımı ile devam ettim, sonra Rizespor Genç ve Rizespor amatörde takımında devam ettim. Rize Lisesi futbol takımında oynayanlar Rizespor genç takımında da oynarlardı. Rize Lisesi takımı Rizespor altyapısı gibiydi. Futbolcu lisansım dışında o dönemde Rizespor’da basketbol ve voleybol takımlarında lisanslı sporcu olarak da yer alıyordum seyircileri eğlendirmek amacı ile maç yapardık. Biz devre arası sahaya çıktığımızda dolu statta ayaklarımız titrerdi. Rizespor’dan sonra Rize’nin en köklü ve popüler amatör kulüplerinden olan ve yine Rizespor’un altyapısı olarak kabul edilen Esnafspor’da geçirdim. Esnafspor’dan sonra mahalle arkadaşlarımın ve kuzenlerimin de oynadığı Kalegülbaharspor’a geçtim. Ligler başlamadan önce Hukuk Fakültesi’ni kazandığımı öğrendim. Kalegülbahar Kulübü’nde birkaç maç oynadıktan sonra okul için İstanbul’a taşınmak zorunda kaldım ve Rize’deki futbolculuk dönemimi bu şekilde bitirdim.
OFİSE GELEN MÜŞTERİLER BENİ ÇOCUK OLARAK GÖRÜP İŞ VERMİYORLARDI
Ofisimi stajım biterken hazırlamıştım. Hemen ruhsatımı ofis duvarına asarak avukatlık mesleğine adım attım. Tek başıma çalışıyordum. Sekreter tutacak param da yoktu. Hedefim büyüktü. Müşterileri kaçırmamak amacıyla ofisten çıkmıyordum. Adliyenin karşısından ofisim olduğu için iş hanına gelen giden çoktu. Çok genç olduğum için ofise gelen müşterilerin beni daha çok avukat değil de, ofiste çalışan biri olarak görüyorlardı. Ofis kapısından içeri girer girmez bana ilk önce “Avukatın nerde?” diye soruyorlardı. Kendilerine, “Ben avukatım,” deyince, bu kez “Sen daha çocuksun,” diyerek çıkıp gidiyorlardı. Bu olumsuz durum beni rahatsız etmeye başlamıştı. Müşteriler çocuksun deyip gidiyor ve kimse güvenip bana iş vermiyordu. ‘Ne yapmalıyım?’ diye düşünmeye başladım. Kendi kendime bu sorunu aşmalıyım dedim. İmaj değişikliğine gittim. O dönemde gözüm bozuk olmamasına rağmen gözlükçüye giderek dinlendirici bir gözlük aldım. Gözlük beni olduğumdan birkaç yaş yaşlı göstermişti. Bununla da yetinmeyip bıyık bırakmaya karar verdim. Bu imaj değişikliği ile yani hem kalın gözlük takıp hem de bıyık bırakarak olduğumdan beş altı yaş büyük görünmeye başlamıştım. Bu değişiklik işime yaramıştı.
Fatih Sultan KAR / İST.