Fatih Sultan KAR / İST.
Rize araştırmaları üzerine yoğunlaştığım yılların başlarıydı. Demokrat Parti döneminde Ahmet Tevfik İleri den sonra adından en çok söz ettiren diğer bir Rizeli’de Osman Kavrakoğlu olmuştu. Mutlaka onunla ilgili izlere ulaşmalıydım. Uzun bir arayış sonrası eşi Zehra Hanım’ın Kadıköy Bahariye’de yaşadığını öğrendim. Sonunda adresine ulaştım ve bir gün çat kapı kendisini ziyaret ettim.
Yılların hüznü
Zehra Hanım hoşgörüyle beni kabul etti. Osman Kavrakoğlu’nun hatıralarını, Demokrat Parti dönemini, Fenerbahçe Başkanlığını, Yassıada da idam cezasıyla yargılanma sürecini anlattı. Zaman zaman hüzünlendi. 26 Mayıs 2010 tarihinde aramızdan ayrılan Zehra Kavrakoğlu’nu rahmetle anarken, kendisinin anlattıklarıyla eşi Osman Kavrakoğlu hakkında öğrendiklerimi sizinle paylaşıyorum.
O daha çocukken babası vefat etti
1913 yılında Rize’de doğdu. Rize’nin eski tüccarlarından babası Hacı İbrahim Efendi’yi bir yaşında iken kaybedince ağabeyi fabrikatör ve Rize’nin ilk futbolcularından Ali Kemal Kavrakoğlu tarafından İstanbul’a getirildi. 1935 yılında İstanbul Lisesi’nden mezun oldu. İstanbul amatör küme takımlarından Altın Tepsi’de bir süre futbol oynadı. Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra çeşitli il ve ilçelerde yargıçlık, savcı yardımcılıkları ve savcılık görevlerinde bulundu.
Herkes yüzük takarak o kelepçe takarak evlendi
O yıllarda Osman Kavrakoğlu ile Liberal Demokrat Parti Eski Genel Başkanı Besim Tibuk’un babası Mehmet Tibukoğlu’nun yolları ilginç bir olayla kesişir. Besim Tibuk, o günleri şöyle anlatıyor: “Babam genç yaşta bir davadan hapse girmiş. Bir gün vurulur, eşi dul kalır diye hapisten çıktıktan sonra kimse ona kız vermeyince, annemi 14 yaşındayken kaçırmış ve bir daha hapse atılmış! Büyük olaylar çıkmış, kıyamet kopmuş. Babam hep minnetle anardı; zamanın Müdde-i Umumi'si yani, savcısı Osman Kavrakoğlu babamı hapisten kurtarmak ve annemle evlendirmek için çok uğraşmış. Bir yandan annemin ailesi ile sulh görüşmeleri yapmış, bir yandan da annemin yaşını büyütmeye çalışmış. Sonunda evlenmişler. Allah rahmet eylesin, babam hep, "Herkes on gramlık yüzükle evlenir, ben üç kiloluk kelepçe ile evlendim!" derdi.
Siyasetle tanışma
Halk Partisi’nden istifa eden Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü aralarında anlaşarak 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti adıyla yeni bir parti kurdular. Bu yıllarda Celal Bayar ve Fuat Köprülü ile tanışan Kavrakoğlu, Demokrat Parti’nin Rize’de teşkilatlanması görevini üstlendi. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlere kendisi ile birlikte Türk futbolunun büyük yıldızı Zeki Rıza Sporel’in de Rize’den milletvekili adayı olmasını sağlayan Kavrakoğlu, Rize’de yapılan bir mitingde Zeki Rıza Sporel’i Rizelilere şöyle tanıtır: “Habu görduğunuz adam var ya ha buradan topa bi vursa topi İstanbul’a atar.”
Fenerbahçe Yönetim Kurulu seçimlere üç üye gönderir. Yedi kişilik yönetim kurulundan Zeki Rıza Sporel ile Osman Kavrakoğlu Rize, Firuzan Tekil de İstanbul Milletvekili olarak meclise girer.
Fenerbahçe Kulübü Başkanı : Rizeli Osman Kavrakoğlu
1950 seçimlerinden sonra bir Fenerbahçeli olarak Şükrü Saracoğlu’nu ziyaret ettiğinde ve kulüp başkanlığı için onun düşüncesini almak istediğinde, Saraçoğlu nezaketi elden bırakmamış, "Beni hatırlamanız yeter. Artık siz başkan olun Osman Bey" diyerek, yeni iktidar dönemini Fenerbahçe adına da "tescil" etmişti. Saraçoğlu’nun desteğini de arkasına alan Osman Kavrakoğlu yapılan kongrede Fenerbahçe Kulübü Başkanlığına seçilir. Kavrakoğlu bu görevi (1950-1951) - (1952-1953) - (1954-1955) yılları arasında üç dönem yapar. Osman Kavrakoğlu 10 yıl süre ile TBMM’de Rize Milletvekili olarak yer alır. Mecliste yaptığı cıkışları, nükteleri ve Başbakan Menderes’e olan yakınlığıyla tanınır.
İdama mahkûm oldu
27 Mayıs 1960 sabahı başkanlığını Orgeneral Cemal Gürsel'in yaptığı ve Milli Birlik Komitesi (MBK) adı altında toplanan bir subay grubu, Türk Silahlı Kuvvetleri adına ülkenin yönetimine el koyuyordu. O sırada Kavrakoğlu, Demokrat Parti Haysiyet Divanı Başkanlığı görevinde bulunuyordu. Demokrat Parti yöneticileri yargılanmaya başlamıştı. Osman Kavrakoğlu önce ölüm cezasına çarptırılmış, ardından cezası 15 Eylül 1961 gün ve 75 numaralı kararla müebbet ağır hapse çevrilmiştir.
Kravatlarımız çözüldü boyunlarımı cellâtların ilmiklerine hazırlandı
Kavrakoğlu “Hatıralarım” isimli kitabında o günlere genişçe yer veriyordu: Yassıada’daki esir kampında on altı aylık çile dönemini kapatıyorduk. 14 Eylül 1961 perşembe günü Ada Kumandanı Tarık Güryay koğuşlarımızı bizzat gezerek hepimize yarınki duruşmada kararların açıklanacağını söyledi. Sabahleyin bizi sıraya dizdiler yüzlerce makineli tüfek namlusu önünden geçirerek duruşma salonunun arkasındaki arsaya götürdüler. Etrafımız dikenli teller ve elleri tomsonlularla çevrilmişti. Ben on dördüncü grubun başında salona girdim. İçerde bir ölüm sessizliği vardı. Yüzlerdeki ifade açıklanan kararların dehşetini gösteriyordu. Hakimlerde kimsenin yüzüne bakacak hal kalmamış, adetâ cübbelerinin içine gömülmüşlerdi. Anayasayı ihlâl suçundan ölüm cezasına mahkum edilmiştim. Grubumuzda beni takip eden arkadaşlar çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar. Kelepçeleri bileklerimize taktılar. Beni gruptan ayırarak merdivenlerden aşağıya rıhtıma ve buraya yanaşmış bulunan bir hücum botuna götürdüler. Dik bir merdivenle baş altındaki salona indim. Senaryo icabı bir görevli geldi ve yakalarımıza cezalarımızı belirten ve resimlerimizi taşıyan birer mahkûm sevk fişi iğneledi. Kravatlarımızı da çözerek boyunlarımızı cellâtların ilmiklerine hazırlamayı ihmal etmedi. İmralı iskelesinde ilginç bir davet şekli ile karaya çıkarıldık. Gemiden çıkınca da kameraların flâş ışıkları altında infaz ekiplerine teslim ediliyorduk. İmralı Cezaevinde ancak on hücre varmış! Giriş ve koridor tomsonlularla dolu idi. Burada saatlerce bekletildik. Bu bekleyiş ölüm sırası içindi. Hatıralar, çeşitli istikbal plânları, evimiz çocuklarımız, sevdiklerimiz kesik film parçaları gibi gözlerimizin önünden geçiyor, kulaklarımızda sona ermek üzere olan ömrün sebep ve mânâ kargaşası uğulduyordu. Saat yirmi dördü hayli geçmişti ki ayak sesleri yaklaştı, beyefendiliğini Yassıada’da geçirdiğimiz süre boyunca gördüğümüz genç bir emir subayı odama geldi. “Kumandanımdan telsiz mesajı aldım, cezalarınız hapse çevrilmiş, bunu tebliğ ediyorum” dedi. Kendisine teşekkür ettim, gözlerinde bu emri yerine getirmiş olmanın sevinci parlıyordu. İnsanlara hayata devam müjdesi vermenin sadetini Üst teğmen Öznur’un yüzünde görüp onu kucaklamamak mümkün değildi.
Hayatının her deminde Rize vardı
Rize’de 1950 lı yıllarda zirve yapan Galatasaray (Güneşspor), Fenerbahçe ( Fener Gençlik) çekişmesi varken, bir takım çabalarla Rizelilerin daha çok Fenerbahçe’ye yönelmesine ön ayak olmuştur. Türkiye'de ilk tribün grubunun kurulmasını sağlamıştır. 1965 yılında aftan yararlanarak serbest kalan Kavrakoğlu, ömrünüm son yıllarında Armatörler Birliği Hukuk Müşavirliği görevini yürütüyordu. 1989 yılında Rize Vakfının kuruluşunda büyük katkıları olmuştu. Hayatının her deminde Rize ile ilişkilerini kesmemiş, Rize’nin Rizelinin sorunlarıyla ilgilenmiştir. 1989 yılında İstanbul’da kurulan Rize Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı. Henüz on sekiz yaşında iken Rize Vilayet Gazetesi’nde 10 Ağustos 1933 tarihinde “Yola Koşun” başlığıyla bir şiiri yayınlanmış, şiirinde Rize İspir Erzurum Yolu’nun önemini anlatmıştır:
“Ey Rize’nin gençleri dikkatle dinleyiniz
Memleket için mühim bir haberim var size
İster buna inanın ister yalan deyiniz:
Bu yol yapılmazsa Rize ölmüştür bizim Rize”.
Eşi Zehra Hanım, oğlu Nihat ve kızı Zeynep’le örnek bir aile yaşantısı olan Kavrakoğlu, 02 Mayıs 1995, eşi Zehra hanım ise 26 Mayıs 2010 tarihinde aramızdan ayrıldı. Her ikisine de Allah cc rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.