Rize Gündoğdu Ketenli Köyü’nden Fatih Sultan Kar ile Rize’nin ilçesinin Aktaş (Hunar) Köyü’nden Filiz Acar’ın yolları İETT Genel Müdürlüğü’nde keşişti. Çeyrek aşıra yakın bir sürededir bu kurumda hizmet veren Kar ve Acar’ın yaptıkları arşiv çalışmaları ve kitap çalışmalarıyla İstanbul’un ulaşım tarihine katkı sağlıyorlar. İETT tarafından yayımlanan Bizim Durak Dergisi İETT'nin Yaşayan Arşivleri başlığı altında Fatih Sultan Kar ve Filiz Acar ile bir söyleşi gerçekleştirdi.
TARİH EMEK İSTER, SEVGİ İSTER
*Merhaba bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Filiz Acar: 1971 Rize Pazar doğumluyum, ilk ve orta öğrenimimi memleketimde tamamladım. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nu bitirdim. Bir süre çeşitli gazetelerde çalıştıktan sonra 1996 yılında İETT'de basın biriminde göreve başladım. O tarihten bu yana da burada görev yapıyorum.
Fatih Sultan Kar: 1971 yılında Rize'de doğdum. Ortaokul sonrası okumadım. Bir heves şarkı sözü yazarlığı yaptım, Unkapanı'na geldim. Yazdığım şarkıları bazı Karadeniz türkücüleri okudu, çeşitli albümlerde yer aldı. Ondan sonra Rize'de yerel gazetecilik yaptım, yerel televizyonda çalıştım. Daha sonra İETT Genel Müdürlüğü'ne fotoğrafçı olarak girdim 15 Haziran 1998'de.
METROHAN’DA ÇALIŞMAK TARİHİ YAŞAMAKTIR
*Ülkemizin en köklü kurumlarından İETT'de çalışmak nasıl bir duygu?
Fatih Sultan Kar: Rize'de yerel gazetecilik yaparken eski biriktirme kültürü vardı bende. Metrohan'ın karşısındaki binada akrabalarımın restoranı var. Oradan bu binaya özenle bakardım. Yaradan nasip etti bu binada çalıştım. Binanın tarihi, kurumun tarihi ile ilgili ne bulduysam arşivde biriktirmeye çalıştım. İETT'de çalışmak çok önemlidir, mesela eski yıllarda Almanya'ya gidiyor insan çalışmaya. Sonra İETT'ye geliyor. Almanya'ya gitmekten daha bile popüler. Anne babalar oğluna kız istemeye giderdi, İETT'de çalışması referans gösterilirdi. Yani İETT çok farklı çok değerli isimleri çatısında buluşturmuş. Mesela 1994‘te Recep Tayip Erdoğan'ın burada devir teslim töreninde gazeteci olarak fotoğraf çekmiştim. Değerli genel müdürlerimizin devir tesliminde fotoğraflar çektim. Nasip oldu fotoğrafçı olarak bu kurumda yer aldım. Benden önceki fotoğrafçı da Rizeli hemşerim Ali Paşa’lıydı. İETT'de çalışmak, Metrohan'da çalışmak özellikle tarihin içinde yaşamaktır. Ama şunu da söyleyeyim insanın yapısında olacaktır. Benim olduğum her yer tarihtir zaten. Benim evimdeki şeyler de tarih ile ilgilidir. Kişide biriktirme kültürü, tarihe merak yoksa bir anlam ifade etmez.
Mesela genç bir bayan geldi fotoğrafhaneye, fotoğraflara bakınca "ben çıkıyorum" dedi. "Niye?" dedim. "Fotoğraflar üstüme üstüme geliyor." dedi. Bakışla, sevgi ile ilgili bir şeydir.
ARA GÜLER’İ TANIMAK BÜYÜK ONURDUR
*Meslek hayatınızda hatırladığınız unutamadığınız bir anınızı paylaşabilir misiniz?
Fatih Sultan Kar: Dünyada en çok fotoğraf çekilen objelerden biridir Nostaljik Tramvay. Ve dünyanın ikinci metrosunun olduğu bir yer İETT Genel Müdürlüğü. Dolayısıyla renkli isimler, renkli yaşamların olduğu bir yer. Unutamadığım Ara Güler Hoca. Ara Güler'in yanına giderdim. Bir gün buraya getirdim, fotoğraf çekinmişim. Heyecandan film koymayı unutmuşum makineye. Bir fotoğrafçı makineye film koymadan, fotoğraf çeker mi ya? Bunu bilmemek mümkün mü? Film koymadan Ara Güler'i çekmişim. Heyecanım ona olan sevgimden, onun mesleğine olan bağlılığından, saygımdan. Ara Güler herkes için özel ama İETT için çok özel. İETT'nin görsel tarihinin büyük bir bölümü, Ara Güler olmazsa olmaz. Ara Güler'i alın, İETT görsel tarihinin tramvay bölümünü de almış olursunuz. Ortadan kaldırmış olursunuz.
Filiz Acar: İETT'ye adım attığımdan bu yana dokunduğum bütün insanlar, bütün çalışma arkadaşlarım, sözlü tarih çalışmalarını yaptığımız arkadaşlarımız, söyleşi yaptığımız çalışanlarımız, şoförlerimiz, vatmanlarımız, hiçbiri unutulacak gibi değil ama özellikle bir anımı anlatmak isterim. Metrobüs hattının yeni hizmete girdiği zamanlardı. Bir gün Zincirlikuyu istikametine devam ediyoruz. O zaman şoförler akbil basıyordu. Bir ortaokul öğrencisi Metrobüse biniyor ve kartını, pasosunu unuttuğunu söylüyor. O zaman para vermek istiyor. Para verdiğin zaman öğrenci ücreti almıyor tam bilet parası alıyor. Para çıkarıp koyuyor Akbil kutusunun yanına. Şoför diyor ki: "Nereye gidiyorsun?", "Dershaneye gidiyorum." Diyor çocuk. "Nerede ineceksin?" diyor şoför. Bir durak sonra inecekmiş çocuk. Şoför işaret ediyor ona, diyor ki: "Al o parayı cebine koy." Şoför hikâyeleri kitabında da yer verdim. Çok duygulandırmıştı bu hikâye beni. Şoförümüzün o tavrı gerçekten çok ince bir hareketti. Aslında kendi yaşadığım bir anım da var. Ben memleketten İstanbul'a okumak için geldim. İstanbul Üniversitesinde okuyordum. Okulum Beyazıt'taydı. İlk gün kuzenim beni okula götürdü. Çünkü hiçbir yeri bilmiyordum memleketten gelmiştim. Ve Beyazıt'taki durakta bana dedi ki: "Burada bekleyeceksin, 90 numaralı otobüse bineceksin.” Draman'a gideceğim. 90 numaralı otobüs de meşhurdur, Draman hattı. "Tabelaları takip et, sakın kaçırma." dedi. "Tamam" dedim. Akşam ders bitiminde durağa geldim. Bütün tabelalara bakıyorum, tabi dikkatli şekilde otobüsün gelmesini bekliyorum. Bakıyorum önce 35, sonra 82 numaralar geliyor. Otobüsler sırayla geliyor. Ben de dedim ki "90 numaralı otobüs de birazdan gelir." Çünkü ben o zaman otobüslerin 1'den başlayarak bir sırayla başladığını, hareket ettiğini ve durağa öyle geldiğini sanıyordum. Benim de otobüsümün biraz sonra geleceğini tahmin ediyorum ve bekliyorum. Sonra ilerleyen zamanlarda "Ya bizim hat 90 da çok ileri bir numara, keşke daha küçük numara verselerdi." diye düşünüyorum. Sonra ilerleyen dönemlerde 500 numaralı hattı görünce dedim ki: "Ben çok şanslıymışım, benim otobüs hattım daha küçük numaraymış." Tabi İstanbul'daki bu büyük organizasyonu, büyük kurumlan bilmeyen bir çocuk için o zaman bu böyle bir hikâyeydi.
VARLIĞINLA YOKLUĞUN ARASINDA FARK OLMALI
*150 yaşındaki İETT'nin arşivine önemli katkılarınız oldu. Yaptığınız çalışmaları kısaca anlatır mısınız?
Fatih Sultan Kar: Cumhuriyet öncesine dayanan köklü bir kurum. Ta 1920'lerde fotoğrafçı olduğunu öğreniyoruz. Belki de emeklerini çok fazlasıyla yerine getirmişler ama nedense kurumun köklü bir arşivi yoktu. Biz geldiğimizde birkaç kare fotoğraf vardı. Arşivlerde depolarda negatifler bularak, gittiğimiz her yerde gördüğümüz eski resmi edinerek arşivi bir araya getirdik. Ama bu arşivin tek başına bir anlamı yoktu. Bu arşivdeki belgelerin adlandırılması en az o arşiv kadar değerliydi. Orada işte Filiz Hanım devreye girdi ve güzellik kattı. Yani biz kurumdan giderken "buralardan düz geçmedik, böyle bir arşiv bıraktık" diyeceğiz.
Fatih Sultan Kar: Bir Abbas Erdoğan Noyan'ı tanımak başka bir şey ile ölçülemez. Onu tanıdık, onun hayatına da dokunduk. Onun buraya, değnekle tıpış tıpış gelişleri... Kendisi rahmetli oldu, kitaplar bıraktı. Bize de psikoteknik laboratuvar kurdu.
Fatih Sultan Kar: Filiz Hanım'ı da içine katarak da söyleyeyim, biz biraz bu çağın insanı değiliz diye düşünüyorum. Zaten benim Rize ile ilgili çalışmalarımdan dolayı lakabım "Modern Çağın Eskicisi". Yani biz biraz daha farklı bakıyoruz hayata diye düşünüyorum.
KİTAPLAR BÜYÜK EMEKLE OLUŞUYOR
*Bir kitabın yayımlanma sürecinde neler yaşıyorsunuz?
Fatih Sultan Kar: Biz bu kurumda dört tane kitaba hayat verdik. Diğerlerinin de birçoğunda da Filiz Hanım'ın katkısı var. Bizim 22 yıldır kenarda biriktirdiklerimizden, derlediklerimizden oluştu, hayata geçirildi bu kitaplar diye düşünüyorum.
Fatih Sultan Kar: Ben mesai saatleri dışında bir mesai de Rize için harcıyorum. Müzayedeleri, sahafları geziyorum. Rize ile ilgili tarihi belgeler topluyorum. Rize ile ilgili 18 tane kitap yazdım. Rize üzerine çalışmalar yapıyorum. Şarkı sözü, Karadeniz türküsü yazmaya çalışıyorum.
Fatih Sultan Kar: Ben de bu olaya şöyle bakıyorum. Rize şeylerini yeniden inşa eden Cumhuriyet dönemi insanı kaliteli bir insan Ekrem Orhon hep şunu derdi: ”Rize senden Rize için elinden geleni yapmanı ister”. " Ben de diyorum ki: "İETT sizden İETT için elinizden geleni yapmanızı ister.”
Çok güzel bir ortamda çok değerli bir kurumda çalışıyor olmanın imtiyazını, şükrünü hiçbir zaman unutmayalım diyorum.