1915 yılında Rize'de doğdu. İlk ve orta tahsilini Rize'de, lise tahsilini Trabzon'da tamamladı. 1940 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nden mezun oldu. İlk memuriyeti günümüzde Çay Enstitüsü adını taşıyan "Rize Çay ve Narenciye Fidanlıkları Müdürlüğü" idi. Çay Enstitüsündeki görevi tam 21 yıl kesintisiz olarak 1961 yılına kadar devam etti. Daha sonra İstanbul Erenköy Amerikan Asma Fidanlığı Müdürlüğü'ne müdür olarak atandı. 1978 yılında Tarım Bakanlığı Bakanlık Müşaviri iken kendi isteğimle emekli oldu. ÇAYKUR Yönetim Kurulu Üyeliğinde iki yıl görev yaptı. Ömrünün son yıllarını eşi Sahinur Hanımla İstanbul Aşağı Göztepe Semtinde mütevazı bir hayat sürdürdü. 1993 yılında vefat etti. Yeşim ve Canan adında iki kızı, Kayhan adında bir oğlu vardır.
Dr. MUHARREM ÖKSÜZ’E TEŞEKKÜRLER
Rize çayı üzerine emekleri dokunan yerel isimleri yarınlara taşımak bir vefa görevidir. Bu bağlamda Dr. Muharrem Öksüz çok değerli bir misyon üstlenmiş ve bu değerli isimlerle söyleşiler yaparak yarınlara taşımıştır. Öksüz ÇAYKUR Dergisi’nin 7. Sayısın (Ekim-Kasım-Aralık 1986) Kazım için Kazım Kartal ile söyleşi yapmıştı. Bu söyleşiyi sizlerle paylaşıyorum:
ÇAY ONUN SAYESİNDE GELDİ AMA RİZELİ ONU UNUTTU
Göreve başladığınız Türkiye çay tarımının ve Çay Araştırma Enstitüsü’nün durumu ve fonksiyonu ne İdi?
Öncelikle şunu belirteyim. Türk çaycılığının gerçek önderi ve babası Prof. Ali Rıza Erten'dır. Ali Rıza Erten 1917 yılında Batum ve havalisinde yaptığı İnceleme gezisi akabinde, aynı İklim ve ekolojik koşulları taşıyan Doğu Karadeniz kıyılarında da çay yetiştirebileceğini ilk defa belirtmiş ve bu raporun Önderliğinde Rize ve havalisinde çay yetiştirme teşebbüslerine başlanılmıştır. Bu amaçla bugünkü Çay Araştırma Enstitüsü kurularak faaliyete geçilmiştir. Üzüntü ile görüyorum ki Prof. Ali Rıza Erten'ın ismi hu yörede hiç bir yere verilmemiş ve bahsedilmemiş. Bu eksikliğin giderilmesi gerekir. Türkiye’de 1924 yılından İtibaren uzun zaman çay tarımı ve imalatı Çay Enstitüsü tarafından yapılmıştır. Hakikaten çayın bölgeye tanıtıldığı ilk yıllarda bu bitkinin üreticilerce kabulü zor olmuştur. Bu zorluk da tek başına Çay Araştırma Enstitüsü'nün çalışmaları ile başarılmıştır. Düşünün ki, O zaman şimdiki gibi ulaşım imkânları yoktu. Çay Araştırma Enstitüsü’nün teknik elemanları çoğu kez saatlerce at sırtında veya yaya köy köy tüm bölgeyi gezerek köylüleri çay yetiştirilmesi için hem ikna ediyorlar, hem de, nasıl yetiştirecekleri konularında aydınlatıyorlardı. Hakikaten ilk yıllar çok zor yıllardı. Her çeşit imkânsızlık ve buna ek olarak tabiat şartlarının zorlukları ile mücadele ediyorduk. Örneğin en basitinden şunu belirteyim, bugünkü Çay Araştırma Enstitüsü ziraat bahçesini şehir merkezine bağlayan oto şose yol bile büyük mücadele vererek yaptırılmıştır. Takdir edersiniz ki, bugüne kıyasla belki de küçük bir iş ama o zor yılların şartlarında hakikaten çok önemli ve güç bir işti. Yine başka bir örnek vereyim, belirttiğim gibi, o zamanlar Çay Araştırma Enstitüsü hem çayın tarımı ile sorumlu, hem de yeni yeni yetiştirilen çay mahsulünü üreticiden satın alıp imal etme görevini üstlenmişti. Üreticiden alınan küçük miktarlardaki çay, çok ilkel metotlarla imal edilmekteydi. Örneğin, soldurma, yaş çayın tahta kerevetlere serilmesi ile kıvırma ilk başlarda elle, ayakla, daha sonra da basit kıvırmalarla yapılıyordu. Tasnif, bayağı el elekleri ile yapılırdı. Kuru çayın içindeki çöpler işçiler tarafından elle, tek tek toplanıp ayrılırdı. Tabii bu yıllarda üretim şimdikine göre çok azdı. Yaş çay üretimi artınca çay atölyeleri ve bilahare de çay fabrikaları kuruldu.
ÇAY RİZE’YE ZORLUKLARLA GELDİ
Sayın Kartal, Türk çaycılığına gönül vermiş önder kişilerle beraber çalıştınız. Bu konuda muhakkak ki çok değerli anılarınız vardır, bize anlatır mısınız?
Efendim hakikaten o yıllardaki çalışma arkadaşlarımızı ve günlere ait hatıraları unutmak olası değil, sevecen, sıcak hayat dolu günler ama çalışma zorluğu ve maddi imkânsızlıkların da her an belimizi büktüğü yıllar. Düşünün yapılacak o kadar çok iş varken, o kadar az eleman ve kıt imkânlarla bu işler başarılacak. O yıllarda ayrımsız herkes hakikaten büyük özveri ile çalıştı. Herkes büyük bir yardımlaşma içindeydi ve birbirine destek olurdu. Zaten böyle olmasaydı Doğu Karadeniz insanının yazgısı bu kadar kısa zamanda değiştirilemezdi. Yalnız şu hususu da belirtmek isterim; Doğu Karadeniz insanı yaradılıştan mücadeleci, yeniliğe açık ve çok çalışkan, ona getireceğiniz bir yeniliği, faydasına olan bir değişimi hemen anlayabiliyor ve size olabildiğince yardımcı oluyor. Bunun sebebi kanımca Karadenizlinin yaşamı boyunca gurbet, gurbet gezmesi devamlı yeni yerler yeni insanlarla teması ve en önemlisi de ömrünün tamamını çalışmakla geçirmesidir. Böylece görüş ufku geniş oluyor. Çünkü. Doğu Karadeniz’de doğa alabildiğince zor ve hırçın, zirai faaliyet için uygun olmayan şartları haizdir. Bu zorlu doğa şartları ile mücadele eden Karadeniz insanı da mücadeleci, yenilikçi, devamlı hareketli meziyetler edinmiştir. Bu sebepten Karadeniz için yepyeni olan çayı Karadenizli hemen benimsemiş ve kısa zamanda da geliştirmiştir. Türk çaycılığının ilk yıllardaki geçen zamanın her anı bir hatıradır. Prof. Ali Rıza Erten'in Bakanlığa verdiği Doğu Karadeniz'de çay yetiştirileceğine dair raporunu zamanın hükümeti dikkate alarak bu rapor gereğince Zihni Derin çay işlerini organize etmek üzere Zihni Derin müşavir olarak Rize’ye gönderildi. Kaderin tecellisi en son Rize Hükümet Konağı önünde trafik kazası geçirdi ve bir zaman sonra da vefat etti.
KÖY KÖY GEZİLDİ ÇAY TARIMI ANLATILDI
Zihni Derin hakkında iki hatıramı burada anlatayım:
Çay kampanyası başlamış, bütün teşkilat köylerde harıl harıl çalışıyor, bu arada ufak tefek şikâyetler de oluyor. Zihni Hoca bir kere daha yaprak toplama şeklinin anlatılması için, kendisi de dahil olmak üzere, bütün teşkilat elemanlarının köylere sevk edilmesini istedi. Gün tayini yapıldı. Köylere haber salındı. Günü geldiğinde elemanlar bütün köylere gidip yaprak toplama hakkında yeniden bilgi verdiler. Hoca da bunun üzerine Uzunköy’e gitti. Köylüyü toplayıp bir çay bahçesine getirdi ve toplamanın nasıl yapılacağını anlattı. Aradan bir zaman geçti, hoca bir gün merkez alım yerine uğradı, yine yaprağın kaba toplanmış olduğunu gördüğünde çok sinirlendi ve üreticileri azarlamaya başladı. Bunun üzerine üreticilerden biri çıktı, hocaya, bize ne bağırıyorsun? Bize çayın nasıl toplanacağını kimse öğretmedi ki» deyince, Hoca üreticinin hangi köyden olduğunu sordu, üretici, Uzunköy demez mi? Hoca, Pazar günü kendisinin Uzunköy’de toplama hakkında bilgi verdiğini söyleyince, üretici mahcup oldu ve özür diledi. Böylece, hoca zaman zaman üreticilerden gelen şikâyetlerin yerinde olmadığını anlamış oldu.
PAZAR GÜNÜ BANKA KAPALI OLUR MU?
Yine, Zihni Derin’in bir başka anısı:
Hoca, gece gündüz ve tatil tanımadan herkesin çalışmasını istedi. Uzunkaya çay atölyesine hidroelektrik yapılacak, bunun için elektrik direğine ihtiyaç görüldü. Köylülere ısmarlandı. Direkler geldi ve köylü parasını istedi. Hoca da köylülerin paralarının derhal verilmesi için mutemet rahmetli Behçet Tuzcuya emir verdi. Behçet Bey de kasasında yetecek kadar para bulunmadığını, ertesi günü bankadan çekip ödeyebileceğini söyler. Hoca kabul etmez, lüzumlu paranın bankadan hemen çekilip köylülerin parasının ödenmesinde ısrar eder, nasıl olur da Pazar günü banka kapalı olur. Bunu bir türlü çalışma şekli ve tutumu ile bağdaştıramaz.
EMEĞİ GEÇENLER UNUTULMAMALI
Ben Bahçe Kültürleri İstasyonu Müdürü iken, 6 aylığına 1957 yılında bir arkadaşımla birlikte Hindistan’a gittim. Oradaki incelemelerimizden sonra geri döndüğümde Prof. Sebahattin Özbek ile ilk olarak çelikle çay üretimi ve klonal seleksiyon çalışmasını ülkemizde başlattık. Gerçekten de Prof. Sebahattin Özbek’in çaya çok büyük emekleri geçmiştir. Bahçe Kültürleri İstasyonu isminin «Çay Araştırma Enstitüsü» olarak değiştirilmesini Sayın Özbek teklif etmiş ve yapmıştır. Yine Enstitü’de bilimsel araştırma çalışmaları da Prof. Dr. Sebahattin Özbek’in katkısı ile başlamıştır, diyebilirim, aynı zamanda Sayın Özbek’in teşviki ile kürsüsünden ihtisas görevi aldım ve çay üzerinde tez hazırlayarak imtihan verdim. Böylece «Meyve ve Çay Islahı Mütehassısı» unvanını aldım.
ÇAYIN BU DURUMA GELMESİ HAYALDI
Türk çaycılığının bugün geldiği yer, ve geleceğinin kısa bir değerlendirmesini yapar mısınız?
Efendim, değil Türkiye’de dünyada bile ülkemiz çaycılığı kadar hızlı gelişip yerleşen bir tarımsal sanayii sektörü zannederim pek azdır. İtiraf etmeliyim ki Türkiye çay tarım ve sanayiinin kısa zamanda bugünkü boyutlarına ulaşacağını hiç kimse hayal bile edemezdi. Tabii burada, ilk yıllarda Çay Araştırma Enstitüsü ve sonra da Tekel ve Çaykur'un azimli çalışmalarını belirtmek gerek. Bu başarı üreticisinden, işçi, teknisyen, mühendisine kadar herkesindir. Şu anda görülen bazı zorluklar ise kanımca aşılması hiç de zor olmayan meselelerdir. Ve ümit ediyorum, en kısa zamanda bunların üstesinden gelinecektir. Çay, yöremiz ve ülkemiz için çok parlak bir istikbal vadediyor. Değerini her zaman takdir ederek çalışmalarımızı sürdürmeliyiz.
YILMAZ KARTAL İLE HATIRALAR
Sofuoğlu ailesinden Hüsnü Kartal’ın oğlu Kazım Kartal’ın kardeşi olan Yılmaz Kartal 1928 yılında Rize’de doğdu. İlk ve ortaokulu Rize’de tamamlayan Kartal 1945-46 Trabzon Lisesi mezunlarındandır. Babasının rahatsızlığı nedeniyle hemen iş hayatına atılan Yılmaz Kartal 3 yıl Rize Ses Sinaması’nın Müdürlüğünü yaptı. 1949 yılında İstanbul Hukuk Fakültesine girdi. İkinci sınıftan ayrılarak harp okuluna devam eden Kartal 1953 yılında Piyade Subayı olarak Harbiye’den mezun oldu. 1960 yılında evlendi. 1953 - 1973 yılları arasında orduda çeşitli görevlerde bulunarak Albay rütbesiyle emekli oldu. Kazım Kartal’ın kardeşi Yılmaz Kartal ömrünün son dönemlerinde Rize Vakfı Müdürlüğü görevini sürdürüyordu. Rize’de asker emeklisi, gençliğinde Rize’de sosyal hayatın içinde aktif yer almış futbol oynamış değerli büyüğümüzdü. Zaman zaman kendisini ziyaret eder Rize tarihi üzerine ağabeysi Kazım Kartal üzerine uzun uzun sohbet ederdik. Şu an aramızda olmayan Kazım Kartal’ı, kardeşi Yılmaz Kartal’ı rahmetle anarken Çay tarihi ve Rize Çayına Gönül Verenler üzerine yaptığı araştırmalardan dolayı Dr. Muharrem Öksüz’e teşekkür ediyorum.
Fatih Sultan KAR / İST.