23 Nisan 1967 tarihinde Rize’nin Pazar ilçesinin Subaşı (Hacapit) Köyü’nde doğdu. Üniversiteye kadar olan öğrenimini Pazar‘da tamamladı. Şimdiki adıyla İletişim Fakültesi olan, İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu‘ndan mezun oldu. Gençlik yıllarında devrimci gençlik mücadelesinin örgütleyicileri arasında yer aldı. ÖDP‘nin kuruluşunda bulundu. Partide Beykoz ilçe yöneticiliği, İstanbul il örgütü yöneticiliği, İstanbul İl Başkanlığı, Parti Meclisi üyeliği ve Genel Başkan Yardımcılığı görevlerini yürüttü. 2009 yılında yapılan 6. Olağan Büyük Kongre‘de genel başkanlığa, parti tüzüğünde yapılan değişiklikle geliştirilen yeni sistemle 10 Haziran 2012 tarihinde yapılan 7. olağan kongrede ÖDP Eş Genel Başkanlığı’na seçildi. 31 Mart 2019'da gerçekleşecek olan yerel seçimlerde CHP'den İstanbul Beyoğlu Belediye Başkan Adayı oldu. Füsun Taş ile evli olan Alper Taş İstanbul‘da yaşıyor.
Kendi kaleminden Alper Taş
23 Nisan 1967 tarihinde Rize Pazar Subaşı (Hacapit) Köyü’nde doğdum. Babam çay fabrikasından emekli, annem ev kadınıdır. İlkokulu Pazar İlkokulu’nda, ortaokulu Pazar İmam Hatip Lisesi’nde bitirdim. Rize’de Pazar İmam Hatip Lisesi’ndeyken Karadeniz’de esen Devrimci Yol rüzgarından etkilendim. Fıkıh derslerinde bile öğretmenlerimle “altyapı, üstyapı” meselelerini tartışıyordum. Öğretmenlerimin babama şikayetleri ve okuldaki gerilimin şiddeti artınca oradan ayrılıp Pazar Lisesi’ne kaydoldum. Bana lise ikinci sınıfı iki kez okuttular. Lise iki ve üçüncü sınıfları Pazar Lisesi’nde okudum. Babam Pazar Çay Fabrikası’nda çalıştığı için merkezde ev tutmuştuk.
“Babam mütevazı bir dindardır. Dört çocuğunun en büyüğüyüm.”
Babam beni okutmaya çok meraklıydı. Din âlimi olmama niyet etti ama kısmet değilmiş. İmam hatipte okumuş olmaktan rahatsız değil, memnunum. Ufkumu açtı. Sosyalist olmamı imam hatipte okumaya borçluyum. Düz lisede okusaydım sosyalist hareketin içerisinde olabilir miydim, zaman zaman kendime soruyorum. Babam da okumaya hevesliydi. Ama gözleri iyi görmüyor ve gözlük kullanıyordu. Siyasi yaşamımda da babamın payı var. Çok koyu bir Adalet Partili idi. Babam Demirel’iydi ve antikomünist mücadelede öne çıkanlardandı. Bende onunla birlikte Adalet Partisi toplantılarına katılırdım. O zamanlar politika keskin ve ilkeli idi. Günümüzdeki gibi çıkarlara değil fikre dayalı siyaset vardı. Oradaki arkadaşlarla bir futbol takımı kurmuş, adını da Kızıl Yıldız koymuştuk. Garajının duvarlarına Kızıl Yıldız diye yazılar yazdık, yıldızlar çizdik. O da kovdu bizi. Bizde sol eğilimler yeni başlamıştı. Çay toplayamayan yaşlıların çayını imece usulü toplarlardı. Bize de imam hatipte Hazreti Ömer adaleti öğretiliyordu. Bu nedenle sosyalistlerin oluşturmaya çalıştığı bu hayat tarzından, ilişkilerinden etkilendim. Evimize sürekli Tercüman Gazetesi gelirdi, babamın gözlerinde sorun olduğundan ona gazeteleri ben okurdum. Okuma kültürünü bana babam aşıladı. O dönem Nazlı Ilıcak, Rauf Tamer, Ahmet Kabaklı gibi köşe yazarlarının yazılarını bana okuturdu. Bir programda karşılaştığımız Nazlı Ilıcak’a “Ben sizi okuya okuya solcu oldum” dedim. O yazarların fikirlerinden tam tersi etkilendim. Tabi memleketim Pazar’ın yapısının da etkisi olmuştur. Öğretmen olmak isterdim. İlk tercihim Basın Yayın Yüksek Okulu idi orayı kazandım.
“Siyaset beni futboldan kopardı.”
Futbolla hep ilgiliydim. Çok aktif olarak futbolun içinde yer aldım. Memleketim Pazarspor’un formasını giydim. Stoper mevkiinde başarılıydım. Rize Yıldızlar Karması’na seçilmiştim. İstanbul Okmeydanı Fetih Spor Kulübü ve üniversite takımlarının formasını giydim. Futbolu çok seviyordum. 28 Nisan 1998 tarihinde rektörlük işgali diye adlandırılan eylem sonrası gözaltına alındım. Bir buçuk, iki ay içerde yattım. Bu süreç futboldan kopmama neden oldu ama mavi-beyaz Pazarspor sevdamız devam ediyor.
“Üniversiteye arka kapıdan giriyordum.”
Üniversiteye geldiğimde çok politik bir yapım vardı. Çok okumuş birikim sahibi olmuştum. Üniversiteye geldiğimde hemen bir politik ilişkiler ağına girmem zor olmadı. Zaten arayış içindeydim. Gençliğin kabına sığmama hali vardı. O dönem gençlik mücadelesini seksen sonrası büyüme süreci idi. Bir yandan da 12 Eylül baskısı vardı. Öğrencilerin dernekleşmesi, örgütlenmesi engelleniyordu. Büyük bir mücadelenin içine girdim. Yaz dönemleri hep gözaltı ve tutuklamalar yaşadım. Hep beraat ettim. Üç kez tutuklanmıştım. 1985'te İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nu kazandım. 1991'de mezun oldum. Aradaki kesintilerin nedeni gözaltılar. “Biz her bahar âşık oluruz” hikâyesi. Biz de her bahar cezaevine girer, sonbaharda çıkardık. 1989'daki kanlı 1 Mayıs'ta da tutuklandık. Siyasi mahkûmların özgürlük için cezaevlerinde tünel kazdığı dönemdi. Bizi siyasi mahkûmların yanına koymalarını istedik. "Oraya gönderemeyiz, her tarafı kazılmış," dediler. Tünel yüzünden de bu kez baskı artmış. Baskılara karşı açlık grevine katıldım. 1 Aralık 1989'daki okul işgalinde davanın bir numaralı sanığıydık. Hürriyet beni birinci sayfaya koymuştu, “İşte öğrencilerin elebaşısı” diye. Üniversitede çok göze batmıştım. Okula girmem bile sorun oluyordu. Polis gördüğü yerde bizi alıyordu. Biz de üniversiteye arka kapıdan giriyorduk. 12 Eylül askeri darbesi sonrasında 14 yaşındaydım.
Biz tepeden gelmedik
Üniversitedeki devrimi bitirip, halk çalışması için Beykoz’a gittim. Orada halk evlerinin çalışmalarında yer aldım. Gençlerle birlikte Çaydanlık adı altında bilim, kültür ve sanat evi kurduk. Beykoz halkının talepleri etrafında mücadele verdik. Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) kuruluşu oldu. Beykoz İlçe Yönetim Kurulu Üyesi, İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi, Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul İl Başkanı görevlerinden sonra 2009 yılında yapılan 6. Olağan Büyük Kongre‘de Genel Başkanlığa seçildim. Geliştirilen yeni sistemle 10 Haziran 2012 tarihinde yapılan 7. Olağan Kongrede ÖDP Eş Genel Başkanlığına seçildim. Tepeden gelmedik. Partinin her kademesinde çalıştık. 1996 yılında yapılan partinin kuruluş etkinliğinde tulum hâkimdi. O zaman solun gündemine tulumu biz getirdik. O zaman polisler espri yapıyor “şimdi de lazların partisi oldu” diyorlardı. Devrimcilik ya içimizdedir ya da hiçbir yerde. Ben bir yürüyüşün içerisindeyim. Partinin Karadeniz şiveli sözcüsüyüm. Öğrencilik dönemimde ve partide slogancıydım. Bütün mitingleri ben yönetirdim, o özelliğim gelişti. Bazen yine hevesleniyorum. "Attırma, sen artık başkansın, ağır ol" diyorlar. Zaten genel başkan seçildiğimde arkadaşlara söyledim; sizin Karadeniz şiveli bir sözcünüz olacağım. Karadenizli erkek sesinin yanına daha güzel Türkçeli bir kadın sesi eklersek daha iyi olur dedik. Bu kongrede eş genel başkanlık sistemine geçtik. Bilge Seçkin Çetinkaya’yı eş genel başkan seçtik.
Ey mefta kalk uyan devrim geliyor
O kadar politikleşmişti ki; o zamanlar çocukluk ya köyde mezar taşlarına “ey mefta kalk uyan devrim geliyor” yazdık. Burada itiraf ediyorum. Köyün camisinden yeşil boyayı aldık her tarafa devrimi anlatan yazılar yazdık. Köyde çay alım evinde gençlerle ekip kurup tiyatro oynadık . Orhan Kemal’in “72. Koğuş”unu sergiledik. Yılmaz Çetiner’in “Bir Yudum Çay İçin” kitabını tiyatroya uyarladık.
Fatih Sultan KAR / İST.