Fatih Sultan KAR
10 Haziran 1931 tarihinde Rize’nin Pehlivan Mahallesi’ndeki (Peripol) evlerinde doğdu. Annesi Emine Hanım, babası Yakup Bey’dir. Baba tarafı Hacımahmutoğulları olarak bilinen Rize’nin en eski sülalelerindendir. Küçük yaşta önce babasını (1938), ardından ablası Sabiha’yı (1943) kaybetti. 1980’de de ağabeyi Yahya Rahmi’yi kaybetti. İlkokulu 1938-43 yılları arasında Rize İstiklâl Mektebi’nde okudu. O zamanki sınıf arkadaşlarından biri eski Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı idi. Tuncay Mataracı, daha sonra Abdüllatif Mahmutoğlu’nun amcasının kızıyla evlenerek eniştesi olacaktır.
Ticarete annesinin dokuduğu çorapları satarak başladı
Küçük yaşta babasını kaybedince annesinin dokumuş olduğu çorapları satmaya başlayarak ticaret hayatına atıldı. Bir süre sonra piyasadan temin ettiği çorap, makara, bel lastiği gibi tuhafiye ürünlerini Rize ve Çayeli’de seyyar olarak sattı. Daha sonraki yıllarda ise Rize’de Orta Camii’nin yanında açtığı işporta tezgahında satış yaptı. Tezgah komşusu, şimdiki Sultanlar Grup’un (Tibet AŞ) sahiplerinden Selâhattin Yıldız’dır. Askerliğini 1951-53 yılları arasında İzmir’de havacı olarak yaptı. Askerde en yakın arkadaşı Nuri Erkan Hoca’dır. Askerlik dönüşü 1954’te ağabeyiyle beraber Orta Cami arkasında eski adıyla Kasaplar Caddesi’nde (Çarşı Caddesi) ilk tuhafiye mağazasını açtı.
Mağazası içindekilerle birlikte yandı
Bu mağaza, 1958 yılında çıkan bir yangında içindekilerle birlikte yandı. Bütün sermayesini kaybetmişti. Osman Mataracı, Ekrem Kaynak gibi şehrin önde gelen esnafının önayak olması ve toplanan yardımlarla yanan mağazaları eski hâline getirildi.
1961’de eski Rize Belediyesi’nin altında, sonradan uzun yıllar Rize’nin en popüler mekanı olacak olan Saray Pastanesi’nin (Mahmutoğulları Koll. Şti. ve Üçel Helva San. ve Tic. Ltd. Şti. ortaklığıyla kurulmuştur) yerindeki mağazaya taşındılar. Ürün çeşitlerini artırarak tuhafiyenin yanında züccaciye, kırtasiye ve lüks hırdavat ürünleri de satmaya başladılar. 1967 yılında mağazalarını deniz dolgu sahası üzerinde yapılan belediye bloklarına taşıdılar. Abdullâtif Bey, 1954-64 yılları arasında, mağazaya mal temin etmek için sık sık deniz yoluyla İstanbul’a giderdi. Deniz yolu seyahati iki gün sürdüğünden yolculuk esnasında gemide de tezgâh açıp ürün satışı yapıyordu. Bu seyahatleri sırasında İstanbul’un ünlü ticaret semti Tahtakale’de yine ağabeyiyle birlikte bir şube açtılar.
İstanbul hayatı üç ay sürdü
Yanbeyoğlu Hüseyin Ağa’nın kızı Muallâ Hanım’la evlendikten sonra Ocak 1961’de İstanbul’a yerleşti. Ancak İstanbul hayatı üç ay sürdü. Ağabeyi, “Daha çok para kazanmak için birbirimizden ayrı gurbette yaşamaya gerek yok,” diyerek kardeşini Rize’ye geri getirtti. Ticaret hayatı boyunca zaman zaman yurt dışı seyahatleri oldu. Meselâ Fransa’ya, Kıbrıs’a gitti. Son yıllarda Sarp Sınır Kapısının açılmasıyla Gürcistan’a da gitti. İlki 1968, ikincisi 1990 yılları olmak üzere iki kere hacca giden Abdüllâtif Bey, değişik tarihlerde birçok defa da umreye gitti.Yakup, Ali ve Mustafa adında üç oğlu ile Emine Yanbay ve Yasemin Karamustafa adında iki kızı olan Abdüllâtif Mahmutoğlu, 9 Nisan 1999 tarihinde Rize’de vefat etti ve doğduğu evin yanındaki aile kabristanlığına defnedildi.
Güvenilir ve hatırı sayılır bir esnaf
Abdüllâtif Mahmutoğlu; samimî bir dindar, çevresi tarafından sevilen, güvenilir kişiliğe sahip bir şahsiyetti. Doğduğu evi 1968 yılında boşaltarak Taşçıoğlu Camii imam hatibi Mehmet Köseoğlu Hoca’ya tahsis ederek, bu evde onlarca hafızın yetiştirilmesine vesile oldu. Rize Müftülük Sitesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği’nin kurucularındandı. Müftülük sitesinin ve derneğe bağlı bütün Kur’an kurslarının yapım aşamasında aktif olarak hizmet etti. Bu süreçte camilerde toplanan paralar onda toplanır ve yapılması gereken harcamalar onun tarafından yapılırdı. Rize ve İstanbul’da bu kuruluşlara para toplamak için yapılan esnaf ziyaretlerine güvenilir ve hatırı sayılır bir esnaf olduğu için mutlaka götürülürdü. Sonradan Türkiye Diyanet Vakfı’nın bu yerleri kendi bünyesine almak istemesi sonucu kendisi ve dernekteki diğer arkadaşlarına hak etmedikleri şekilde ithamlarda bulunuldu ve uzun yıllar mahkemelerde sıkıntılı günler yaşadı. Mevcut dernek daha sonra İrşad Vakfı’na, ardından da Zavendikli Mustafa Hoca Vakfı’na dönüştürüldü.
Yaptığı yardımlar bilinmezdi
Türkiye Diyanet Vakfı Rize Şubesi’nde uzun süre yönetim kurulu üyeliği yaptı. Halk arasında Fakir Fukara Fonu (Fak-Fuk-Fon) olarak bilinen Rize’deki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun kuruluşundan itibaren mütevelli heyetinde yer aldı.
Birçok öğrencinin eğitimine maddî ve manevî desteği olmuştur. Yaptığı yardımlar bilinmezdi. Vefatından sonra bunların bir kısmı yardım gören öğrenciler tarafından açıklandı. Gösterişten ve riyadan uzak bir dini hayatı vardı.
Çevresinde sevilir ve sayılırdı
İdealist bir esnaftı. Memleket meseleleriyle yakından ilgilenirdi. Maddî yönden kapısını çalan herkese yardım ederdi. 1960’larda Necip Fazıl’ın Büyük Doğu mecmuasını çıkardığı ve borcunu ödeyemeyince kapandığı yıllarda mecmuanın borçları için esnaftan, zenginlerden para toplanırdı. Abdüllâtif Bey de Büyük Doğu’nun borçları için yardım eden idealist, hayırsever esnaftan biriydi. Tabi bunları anlatmaz, tanık olanlar rivayet ederdi.
Din adamlarına karşı derin bir muhabbeti olduğundan Diyanet camiası ve dinî çevreler tarafından sevilir ve sayılırdı. Rize’nin manevi şahsiyetlerinden Zavendikli Mustafa Hoca, eski müftü Haydar Sadıkoğlu, Rize İmam-Hatip Lisesi’nin eski müdürü Âdem Gürsü, şehir eşrafından aynı zamanda ortağı ve halasının oğlu olan Fuat Kösoğlu, Osman Mataracı, Asım Kotil, Mahmut Topçu, Abdullah Birkan, Kur’an Kursu hocalarından Âdem Hocaoğlu, Naci Erdoğan gibi din hizmetlerinde adı duyulan şahsiyet ve seçkin zevat sık sık görüştüğü yakın dostlarındandı. Çevresi tarafından sevilen bir kişiydi. Mağazası esnaf arkadaşlarının, memurların, öğretmenlerin, din görevlilerinin uğrak yeriydi. İhtiyaç sahipleri arka kapıdan mağazaya yaklaşır Abdüllâtif Bey’le göz göze gelmeye çalışır, durum anlaşılır ve gereği yapılırdı. Elini öpen öğrenciler daima yüklü miktarda harçlığını alırdı. Saygın, sevecen, güler yüzlü ve samimi tavırlı bir insandı. Yedirip içirmeyi severdi.
Tipik bir Rize beyefendisiydi
Ailesine düşkün olan Abdüllâtif Mahmutoğlu; ilkeli, ciddî ve merhametli bir aile büyüğüydü. Hataları affederdi. Ticarî hayatında dürüsttü. Helâl kazancına halel getirebilecek bütün şüpheli işlerden kaçardı. SSCB’nin dağılması ve Sarp Sınır Kapısının açılmasıyla bölgenin ticari hayatında yeni fırsatlar doğmuştu. O, ticarî ilkeleri ve ahlâk anlayışı sebebiyle bu fırsatları değerlendirme ihtiyacı duymadı. Para alış verişinde, sözünde durmada ve emanet konusunda tanıyan herkesin itimat ettiği bir ağabeydi. Abdüllâtif Mahmutoğlu, inanç ve ahlâkıyla, ticarî hayatıyla, aile ve insan ilişkileriyle tam ve tipik bir Rize beyefendisiydi. Ailesi, dostları, şehir esnafı arasında boşluğu hissedilen ve her zaman örnek bir şahsiyet olarak anılan Abdüllâtif Beyin maddî ve manevî mirası, çocukları tarafından hatırasına yakışır bir şekilde sürdürülüyor.