Prof. Dr. Şaban ŞİMŞEK ( YAZDI)
Yazımıza Keçecizade İzzet Molla'nın haklılar haklısı bir sözüyle başlayalım:
"Meşhurdur ki fısk ile olmaz cihan harab
Eyler anı müdahane-i âliman harab."
(Herkes bilir ki cihan fitne fesat ile harap olmaz. Onu, alimlerin dalkavukluğu harab eder.)
Önce şu "istismar" kelimesinin ne anlama geldiğini açıklayalım, sonra konuya geçelim.
"Üniversite" kelimesini atlıyorum. Zira bizimki (RTEÜ) bildiğiniz gibi. Geneli ise... Nasıl söylesem bilmiyorum.. Zira ömrümüz onu anlatmakla geçti. Makaleler yazdık, kitaplar yayımladık, TV programları yaptık, onun kanununu değiştireceğiz diye, bir darbe halinde, derin devletin 100 kişilik ilk temizlenecekler(!) listesine bile girdik... Ama nafile; ne halka, hadi onları mazur gördük, ne de koca koca titrler taşıyan akademisyenlere faydası oldu bunun!..
İstismar, sözlük manası olarak "yaşı ve cinsiyeti ne olursa olsun herhangi birinin yaşamına yönelik kötüye kullanım" anlamına gelir. Fiziksel kötü muamele, duygusal zorbalık, psikolojik taciz, cinsel tasallut şeklinde çeşitleri vardır.
Günümüzde, buna bir de "siyasi istismar, dini istismar, sosyal konumu istismar ve kamusal gücü istismar" gibi manaları da eklemek gerekiyor ki kanımca bunlar, sözlükteki asıl karşılıklarının da önüne geçmiş durumdadır. Dahası "istismar" kelimesi bunlarla, kişisellikten evrilip toplumsallığa dönüşmüş, eğer ille de bir bekadan söz edilecekse, ülkenin beka sorunu haline gelmiştir.
Neden üniversite? Neden istismar?
Birkaç gün önce "rizenin sesi" internet haber sitesinde bir yazı neşredildi. Başlığı şöyle; "Rize'de Gözümüz Gibi Bakmamız Gereken İki Kuruma Vurdukça Vuruyoruz."
Yazarı bunu iyi niyetle, kendi düşüncesiyle, kendi vicdanıyla da yazmış olabilir elbette, bilemeyiz. Ama içeriğindeki, artık Rektör H.K ile özdeşleşmiş pek çok ifade ile yazının altındaki, eskilerin tabiriyle "bindirilmiş kıta" yorumlar öyle olmayabileceğine de işaret etmiyor değil. Beni konuya el atmaya mecbur kılan da bu oldu.
Mesela; çok derin araştırmanın ürünü bir yazıymış!..
Allah aşkına bunun neresi araştırma? İçeriği rektörün her zaman söylediği "Üniversiteye zarar vermeyelim" klişesi, gerisi de buna zemin teşkil etmek üzere kullanılan algı yaratmaya yönelik dolgu cümleleri. (Detayları merak edenler lütfen ilgili siteye baksın!)
Mesela; eleştirilerden üniversite zarar görmüş, görürmüş!..
Ne söylenmiş de üniversite zarar görmüş??? Allah rızası için hele bir sıralayın şunları!.. Söylenenlerin-yazılanların hangisi yalan, hangisi yanlış, hangisi uydurma ya da hangisi sahte?..
Bunları dile getirmek mi üniversiteye zarar verir yoksa bunları kedi pisliği gibi örtmek mi??? Bunlara verilmiş somut bir cevap var da yok! Haklı olan insan, gerçek yönetici olan adam bunlara somut bir cevap vermez mi???
Yazıda, üniversitenin Çay sektörü ve bilim dünyası için yaptıkları anlatılmış ve sonunda iş "rektörün Cumhurbaşkanı tarafından çok derin araştırmalar sonucu bulunup göreve atandığına, dolayısıyla ona laf etmenin doğru olmayacağına" bağlanmış!?. (Buna "zinhar caiz olmayacağı" mı desek acaba?!) Hatta üstü örtülü olarak böyle eleştirilerin "Reis'e bağlılığa halel getireceği" veçhiyle "kutsala dokunmak!" anlamına geleceğine dair algı oluşturulmaya çalışılmış!!!
Valla ben, Çay sektörü için (organik gübre, organik çay, genetik ve tohumla ilgili TUBİTAK ortak projeleri, mevcut bahçelerin ıslahı vs.) ne yapıldığını bilmiyorum. Bence organik çaydan önce aromasıyla, tadıyla ve (özel sektörde, her gün değişen) fiyatıyla eldeki çayın nasıl bitirildiği tespit edilse ve romantik ya da en azından uzun vadeli projeler yerine bunlara dair acil çözümler getirilse çok daha hayırlı olacak. Her neyse... Bu benim ihtisas alanım değil ama bu kadarını yazmaya da hakkım olsun, çünkü benim de babadan kalan çay bahçelerim var!
Yazıda yine üniversitenin çok başarılı olduğundan söz ediliyor!.. Bu konuda polemiğe girmeyeceğim, "Üniversite; şimdiye kadar hangi çabaları sarf etmiş? Yıllardır Rizelinin önünde duran sorunlara sadra şifa da olsa nasıl bir rahatlama getirmiş de başarılı olmuş? Veya madem, mesela Çay'daki gibi sorun ortada idi, biliniyordu... Neden üreticinin beli bükülünceye kadar beklemiş?" diye sormayacağım.
Bilen, gören, duyan, şahit olan varsa açıklasın. İyi bir şeyler yapılmışsa biz de alkışlayalım.
Yazının asıl yazılma amacı başka!
Yazının yazılmasının gerçek amacı "kızım sana söylüyorum gelinim sen anla" özdeyişinde saklı...
Bu sözle çok açık bir şekilde, sözde üniversitenin tüzel kişiliği korunmak isteniyormuş gibi yapılırken, aslında Cumhurbaşkanımızın ismi istismar edilerek, manevi şahsının, (yetki anlamında) maddi gücünün arkasına sığınılarak rektörün bizatihi şahsı korunmuş!!!
Nasıl mı?.. Anlatalım:
"Yapılan eleştiriler üniversitemizin marka değerini düşürür." denmiş ve hemen arkasından;
- Söz üniversitenin adına yani Cumhurbaşkanımızın ismine getirilmiş ve adeta, "yani olur mu ey vatandaş! Sen ne yapıyorsun? Onun adının olduğu bir kurum, hiç eleştirilir mi?" denerek, her ne yapılırsa yapılsın üniversiteye dokunulmazlık kazandırılmak istenmiş!??
- Bunun ardından "Reise bağlılığı olanların, onun ismini taşıyan kurumu ve yöneticilerinin marka değerini küçük düşürecek söylemlerde bulunamayacağı" hatırlatılarak(!), adeta üniversitede olan yanlışları, haksızlıkları, eksiklikleri, yavanlıkları, ufuksuzlukları eleştirenler "Reis karşıtı" ilan edilmiş!.. Bununla eleştirenlere "Cumhurbaşkanına, hatta devlete karşı olmak" gibi bir gözdağı verilirken kendileri, yani rektör ve avanesi "layüsellik" konumuna getirilmiş!??
- Ve sonunda asıl hedefe yönelinerek bütün bu yazının maksudu olan mahsül memleket tarlasından tahsil edilmeye kalkışılmış; "Reis-i Cumhur'un arayıp buluncaya kadar canının çıktığı böylesine bulunmaz bir rektörü siz eleştirmeyi bırakın da elini eteğini öpün, Kur'an'daki Nisa suresi 58 ayetteki misal üzere liyakatına(!) bakın ve de Nisa 59'daki hüküm üzere ulü-l emre itaat edin! O sizler için Cumhurbaşkanının bir lütfudur. Onu kutsal bir emanet gibi bağrınıza basın, saklayın, koruyun, başınız üstünde tutun..." demeye getirilmiş!!!
Gizli bir "günaha girersin ha!" uyarısı da yok değil bütün bunlarda!
Vay! Vay! Vay!!!
Valla yazar'a bir şey söyleyecek değilim... Alacağım olsun; bir gün kısmet olur da bir araya gelirsek karşılıklı konuşuruz.
Ama rektörle bir araya gel(e)meyeceğimize göre ve bütün bunlar üniversiteyi, Rizeliyi ve Rize'yi ilgilendirdiğine göre... erteleyemem, diyeceğimi burada diyeceğim; açık ve net.
İspat edemeyeceğim için yazara, "kullandığınız ifadeler sufledir" zannında bulunmayacağım ama metinde geçen "eleştiriler üniversiteye zarar veriyor..., marka değeri vs." gibi sözlerin sayın rektörün klasiği olduğu çok açık. Konuşmalarında sarf ettiği her üç cümleden birinin "Sayın Cumhurbaşkanımız..." olması da artık, pek çok kurumda olduğu gibi üniversitemizin geleneklerinden biri maalesef! Bir "marka değeri düşmesinden" söz edilecekse bu ancak onunki olmalı!
Sonuç
İşte "üniversite ile istismar" dediğimiz şey tam da budur...
Bir şey yapıldıysa, bir eser ortaya konduysa yetkili kişi değil, kurum değil "Sayın Cumhurbaşkanımız yaptı!!?"
Yapılan yanlışlara, haksızlıklara, yenilen haltlara, eksikliklere dair bir eleştiri yapıldıysa yetkili kişiye değil, kuruma değil "Cumhurbaşkanına yapıldı!!?"
Eee! O da bu devirde yürek istediğine göre ne halt edersen et, ne kadar başarısız olursan ol, ne işler çevirirsen çevir tombalaaaa!!!
Ne güzel değil mi? Al gülüm ver gülüm!.. Ama Cumhurbaşkanımıza, Rize'ye ve Rizeliye verilen bir şey yok, aslında hep "al gülüm!!!"
Ne diyelim; yiyin bakalım Reis'in isminin hakkını, hatırını, gücünü, manevi mirasını, yiyin!
Bakalım nereye kadar?
Ve bakalım bizim büyük REİS ne zaman uyanacak bu işlere? Çok sevdiği adamları, hep bir yerlere getirdiği yakınları ona gerçeği söyleme samimiyetini, ki hakiki bağlılık budur, gösterecek mi???
Bizden bu kadar. Zira istismar edilen o, "Yeter artık" diyecek olan da o! Kendileri bilir.
Yazımızı İmam-ı Gazali'den pek güzel bir söz-tespitle bitirelim.
"Layık olmadan devletin makamına atananlar
Astlarını ısırır üstlerine kuyruk sallar"