Günümüzde, Rize, en çok çay ve çay kültürüne, çay tarımının toplumsal ilişkilerde yol açtığı değişikliklerle anılır oldu/oluyor. Öyle ki, bölge insanının denizde balıkçılık ya da gemicilik yaptığı anlarda bile aklı, sözü çay üzerinedir: Bölge insanının denizle ilişkisini en çok yapıtlarına konu edinmiş Zeyyat Selimoğlu’nun Kıçüstünde Toplantı. Öyküler toplamında görürüz bu durumu. “Toplantı yeri kıçüstü. Hep orada toplanıyorlar. Gemi ‘seyir’ halindeyken vardiya dışında çoğu gemicilerin bir araya geldiği yer işte bu kıçüstü. Derepazarlı Hasan / Sarayköylü Rasim / Çayeli’nden Hüseyin / deniz tutan tek gemi adamı Marangoz Mehmet Usta / Rasim / sırtüstü yatıp gökyüzünü seyretmeyi seven Hurşit ’e doğru kayıp yaklaşıyor yanına; gemi bordasına yanaşan bir filika gibi yanaşıyor. “Hurşit, diyor, Hurşit, be Hurşit, yukarda bir şey mi unuttun? Cebinden bir şey mi düşürdün yukarda dolaşırken de şimdi onu arıyorsun?”. “Bir şey aradığım yok yukarda... Göğe bakarken köydekileri düşünüyorum”. Ben çivilenip kalmışım buraya, dümen zinciri ayağımda köstek. Deniz ayırıyor bizi köyden, köyde kalsan boşsun hepten, bizim köyde çaylık yok.
MUSTAFA DUMAN’IN ÇAY KİTAPLARI
Dufours’un 1671 ’de yayımladığı Çay Kitabı, Mehmet izzet Bey’in Çay Risalesi (1878), Ali Nazima’nın Çay kitabı (1892), yeni yazı ile yayımlanan ilk çay kitaplarından A. Kemal Atila’nın Çay Tarımı ve Tekniği (1938), Dr. Şevket Raşit Hatipoğlu’nun Türkiye’de Çay İktisadiyatı (1939) ve Reşat Aktan’ın 1946’da yayımladığı Rize’de Çay gibi otuzu aşkın araştırmaları usumuza gelse de son yıllarda yayımlanmış iki araştırma kitabı dikkatimizi çekiyor: Dr. Mustafa Duman’ın (Trabzon-Maçka 1946 - ) kültür dünyamıza iki armağanı: Çay Kitabı ile Bahçeden İncebel Bardağa Türk Çayı. Duman’ın kitabında Rize’de çay tarımının başlaması ve yerleştirilmesi, çayın sanayiye dönmesi sırasında yaşanan gelişmeler, karşılaşılan güçlükler bölgenin sosyo-ekonomik durumunun biçimlendirdiği insan karakteri hakkında da bilgiler buluyoruz. 2008’de yayımlanan Çay Kitabında, ağırlıklı olmakla Türk çay kültürüne yer verilmekte. Çay kültürünü görsel malzemelerle birlikte ele alan en kapsamlı çalışma özelliğini taşımakta. . Türkiye’de çayın tarihi, geçmişten günümüze çay kültürü incelenirken tanınmış çay mekânlarından, ünlü çaycılardan söz ediliyor. Kitapta ayrıca çayın günlük yaşamımızdaki, halk kültürümüzdeki, tasavvuftaki ve halk hekimliğindeki yeri inceleniyor; çayla ilgili efsanelerden, manilerden, türkülerden, destanlardan, ilahilerden ve deyimlerden örnekler de veriliyor. (3) “ Yekün Rize dağları / Verilmiş çay güline / Çay tamlilari benzer / Esmer güzellerine. // Bir fabrika yapilsa /Rize ’nun yalisina / Memleket baştan başa / Çay, limon, mandalina / Yapilacak dediler / Rize Çay Fabrikası / Rize ye layık olur / Bu işun yapılmasi. ” (Haşan Sözeri)
BİR YUDUM ÇAY İÇİN
Rize ve öresinden değişik izlenimleri, çay ve çevre odaklı anlatımları Yılmaz Çetiner’in (Zonguldak 1927-İstanbul 2006) Bir Yudum Çay için adlı kitabında da buluruz: 88 sayfalık bu kitap 1968’de basıldı.
“Yeşil Altın Diyarı Rize’den Röportajlar” alt başlığıyla. 10 sayfası fotoğraflardan oluşuyor. “Günlerdir Rize'nin şirin köylerinde yaptığımız konuşmalar, tanıştığım insanlar geliyor gözlerimin önüne...
—Niçin bir yudum çayı ağzımızın tadı ile içemiyoruz?
—Kabahat yalnız üreticisinde değil bey... Bizim % 20 hatamız olduğunu da inkâr etmeyiz... Fabrikalar niçin kaliteli çay yapmıyor? Bunu sorun... Mayıs ayında çay baskını oluyor. Bunları saklayacak, yakacak depolarımız yok... Sonra, kapasitemiz o kadar yaprağı işlemeye müsait değil...
—Peki, yeni fabrikalar, ilaveler yapılsın!
—Bu da ekonomik olmaz. Yılın her ayı çay işlenmez ki... Sonra boş kalır makineler! Bir de 2,5 yaprak, körpe yaprak meselesi var. Ehliyetli çay uzmanları bu işin başına geçmeli. Onlar da ekiplerini yetiştirip çay yaprağı alimini bir mesuliyetli esasa bağlamaklar. Çay Teşkilat Kanunu mutlaka çıkmalıdır.
—O zaman iyi çay...
—Evet, o zaman iyi çayı, dünyanın en iyi çayını içeriz... Dışarıya da satıp döviz kazanırız ama...
—Aması ne?
—Bu kazandığımız serveti havaya atmamanın, çarçur etmemenin çarelerini de bulmak lazımdır!
EKMEĞİ TAŞTAN ÇIKARMAK
Av. Remzi Kazmaz, “çevre ve doğa konusunda aktivist-avukat olarak Türkiye’deki çevre doğa katliamlarına karşı hem alanda hem mahkemelerde uzun zamandır mücadele içinde bulunan, Fırtına Vadisi, RES Kazdağları, Cerrattepe, İkizdere başta olmak üzere ülkede birçok davada çalışan” bir hukukçu ve çevreci. “... Aslen Urfalıyım / kaç yıl oldu bilmiyorum / kim yazar defterim / kim bilir derdim /bir kış günü /sırtımda acıya yamalı bir mintan / ayağımda rengi aşınmış lastik pabuçlar / içimde buz bağlamış bir /hüzün / ardımda gözü yaşlı bir ana / ekmeği taştan çıkarmak uğruna / alın terini sevdaya nakışlamak uğruna / umudu aydınlığa boğmak uğruna / verdum kendimi yollara...”
NASIRLI ELLER
Refik Durbaş’ın (Erzurum 1944-İstanbul 2018) bir bölümünü alıntıladığımız bu şiirindeki sözcüklerini yapıtına ad olarak seçen Kazmaz, Çaylar Şirketten kitabında “Karadeniz kadınının nasırlı ellerinin büyütüp, topladığı çayın hikâyesini anlatırken, tıpkı hepimizin bildiği o şarkıdaki gibi ‘Güneşte demlerim senin çayını... Yüreğimden süzer öyle veririm,’ diyerek acıları, sevinçleri katıyor satırlarına.
Vatandaş Mustafa senaryosunda ise Kazmaz, Rize Fırtına Vadisi’nde kurulmak istenen HES’e karşı verdiği savaşımla tanınan Mustafa Orhan’ın (Rize 1927 -Samsun 2019) yaşamını ve savaşımını hem savunur, hem de senaryosunu yazıp yönettiği belgeselle kalıcı olarak yansıtır.
Son yılların en dikkat çekici araştırmacı gazeteci-yazarlarından biri olan İsmail Saymaz, Erzurumlu bir ailenin Rize’de doğan oğlu. Lise çağına değin büyüdüğü topraklardaki birikim ve gözlemlerini ulusal basındaki ve yaşadığımız süreçteki gelişmelerden bulduğu fırsatlarda kaleme aldığı romanlara yansıtan bir yetenek. Neredeyse yazdığı her kitapla bir ödül kazanan Saymaz, 2017’de basılan Çay Güzeli yapıtında “siyah he yaz fotoğraflarda başka renklerin de olduğunu gösteren ” öykülerle karşılar bizi: “Ovit Dağı’nı aşmaya çalışanların, aşıp da hayata iyi kötü tutunanların izini sürmeye çağırırken bizi bu iz boyunca çay tarlasındaki mevsimlik işçiye, tezgâhının başında sıkıntıdan her şeye ama her şeye bahis tutan hamsiciye, Rus Pazarı'nda orak çek içli rozet satan Matmazel Loya’ya, şeyhine ulaşmak için rabıtaya durup da onun yerine bir otel odasından hatırladığı Olga’yı gören ‘sofiye ” ulaştırır.
ÇAY GÜZELİ VE İSMAİL SAYMAZ
İsmail Saymaz, Çay Güzeli’nde neleri anlattığını şöyle özetler: “Size çocukluğumun Rize’sini anlatacağım. Çay bohçasının altındaki kadını, çay fabrikasına mevsimlik işçi yazılan adamı, sokakta tahta el arabasında balık satan oğlu ve daha on sekizine girmeden dünya evine giren peştamallı kızı anlatacağım. Benim ailem gibi, yüz yıl önce Ovit Dağı’nın arka yüzünden Rize’ye göçen İspirli hamalları anlatacağım. Dağ yamaçlarına yayılmış tuğladan evlerde bir sahan mıhlama ile uyanılan sabahı, bir tava hamsiyle girilen akşamı anlatacağım. İki caddeden ibaret bir mecburiyeti, yalnızca erkeklerin yüzdüğü masmavi bir denizi, insanı sırılsıklam eden yağmuru, elektrik verilmişçesine oynanan horonu ve daldaki karayemişi anlatacağım. Çoktan unutulan ‘Çay Güzeli’ni anlatacağım size. " (9). Saymaz, Çay Güzeli’nde “bugüne kadar bir öyküsü bile yazılmamış olanların öyküsünü” anlatma savındadır. “İçi çay yapraklarıyla yüklü bohçayı sırtlayıp teleferiğin çürümüş tahta kasasına yükledi Dato. Teleferik hareket etmeden, bohçadan düşen çay yaprağını ağzına atıp çiğnemeye başladı. Damağından vücuduna yayılan ekşilik, Rize'nin köylerinde beş yıldır yevmiyeyle çay toplayan Dato için vazgeçilmez bir keyfe dönüşmüştü. Bir an için gözlerini kapatıp çocukluğunun Batum'unu düşündü. Çoruh'un berisindeki elmas..."
Rize, çayıyla görünür yazın ürünlerinde, en çok da halk kültürünün ilginç atma türkülerinde:
“KIZ-ERKEK HEP BERABER: Kaynasın semaverler / Bardaklara dolsun çay / Halka olun uşaklar /Çevirelim sıksaray'" Ekrem Karadeniz'den alınan bir atma türkünün son dörtlüsü bu.
UNUTULAN ÇAY DEMLEME GÜNLERİ / FESTİVALLER
Ne var ki, “Çay, 1930’lu yılların sonunda Rize ye gelir ve Rizelinin hayatını değiştirir. Doğuştan gurbetçi olan halk, bir kurtuluş ümidi olarak sarılır çaya. Adına bayramlar, çay demleme günleri ve festivaller tertiplenirdi. 1950'li yıllarda Rize 'de ‘Çay Demleme Töreni 'düzenlenir ve toplanan ilk çaylardan demlenen çay; konuklar, Rize ilinin yöneticileri, davetliler ve üreticilerle birlikte içilirdi. Dağ, taş gizemli yeşil yaprağın büyüsüyle kaplanınca iklim değişir. Zamanla toprak aile içerisinde, kardeşler arasında çok küçük parçalara bölününce ve ekonomik değeri düşünce geçimi karşılayamaz olur, Rizeliye yine gurbet yolları gözükür. Çay tarımı arkada kalanlarca yürütülür. Çay Bayramları, Çay Demleme Günleri ve Çay Festivalleri tarih olur ve hoş seda olarak kalır. " (11). Çayın günümüzdeki durumunu çayla ilgili araştırma kitapları da olan Fatih Sultan Kar (Rize 1971) özetlemiş Rizeliyim Rizeli yapıtında. Rize’nin siyaset, yerel yönetim, spor, basın, ticaret, sanat alanlarındaki -bu arada yazındaki- değerlerini de tanıtan Fatih Sultan Kar’ın bu kitabı toplama bilgiyi aşan, yaşanmışlıkları içeren, sıradanlıktan öte yazınsal bir ürün olarak da anılmaya değer.
KAFTANCIOĞLU VE RİZE PAZAR
Daha çok Kars-Ardahan coğrafyasını ve insanını yazınımıza taşıyan Ümit Kaftancıoğlu'nun (1935-1980) ikinci yapıtı olan Çarpana’da “Karıncalar” öyküsünde Rize’nin Pazar ilçesine ataması yapılan bir yargıcın eşinin gözünden emekçi kadınlar anlatılır: “Mırtat Çeşmesi'nin önünden geçip, Tat Yolu'nun dönemecine ulaşıyorlardı. Yemyeşil bir dünya içinde, şırıl şırıl akan sular, kükreyen deniz, sarıya dönüşen limon, portakal arasında tadına doyum olmaz bir gezintiydi. Ankara'nın kupkuru yamaçlarından sonra Pazar'ın Sarhoş Bayırı gerçekten Nemika Hanım’ı sarhoş ediyordu. Yüksek okul bitirmiş, yargıç olan eşiyle Pazar'a gelmişti. Geldiğinden bu yana, akşam gezisi. Issız yollar, sessiz çevre. Yeşil ağaçlar arasında arılar gibi uçuşan Karadenizli kadınlar.
PAZAR KÜÇÜK ATINA
Karadenizli, Pazarlı kadınların sırtlarında sepet, yol boyu ıhlaya, tıslaya yürüyüşleri. Nemika Hanım yanında olduğu halde, kocası yargıç Mürsel Bey'den kaçışları, yolun bir kıyısına, çamur, su, gölek, birikinti demeyip çömelişleri, karalara, kara şemsiyelerin altına sığınışları... Nemika Hanını ’ı üzüyordu. Sonra bu kadınlar Pazar'ın içine, Küçük Atina'nın içine gelip sere serpe oturuyorlardı. Önlüklerini açıyorlardı. Sepetlerde, sırtlarında getirdikleri pişmiş kestane, kara üzüm, kocaman birkaç hurma, haşlanmış şalgam, karalahanaları sergilerlerdi. Nemika Hanım: “Mürselciğim, bu kadınların sırt emekleri, bunlardan alışveriş yapalım, ” diye tuttururdu. Mürsel Bey, ilkin katılırdı bu alışverişe: “Gerçekten Nemika, bu kadınların yaşamı bir ölüm! Biz burada neleri, nasıl uyguluyoruz? Yasalar kimlere göre yapılmış? ”. Kaftancıoğlu, Nemika Hanım’ın orada kadın-erkek ilişkilerindeki eşitsiz duruma iyi niyetle karışmasını, kadınlardan birini etkilemesini ve kadının eşi tarafından ikisinin birlikte öldürülmesini anlatır öyküsünde... (12)
KISA KISA RİZE VE RİZELİ
Rize' de 1936'da doğan ve 1985'te aramızdan ayrılan oyun yazarı Oktay Arayıcı'nın Rumuz Goncagül adlı oyununda da Rize'nin tertemiz yürekli, hareketli, coşkulu, kimi zaman hırçın ve fevri” insanlarından tipler var.Ayrıca, yine Rize doğumlu gazeteci, öğretmen, yazar, senarist Ömer Lütfü Mete (Rize, 1950- İstanbul 2009), Yavuz Bahadıroğlu takma adıyla daha çok tarihsel ve dinsel yapıtlar ortaya koyan Niyazi Birinci (Rize 1945 - İstanbul 2021) ve “ilimiz, müzik ve folklorda ne kadar zenginse edebiyatta da o kadar fakirdir. Hatta edebiyattan söz edildiğinde akla halk edebiyatı ürünleri gelir (Destanlar, atma türküler vb.). Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda olan yazarların eserleri koca bir il için çok azdır ve doğrusu halkın büyük çoğunluğunun bunlardan hiçbir haberi de yoktur. Bu sonuçta ilden çok az yazar yetişmesinin yanında, kitap okuma oranının son derece düşük oluşu büyük rol oynar." yargısının/yakınmasının sahibi, Güzel Aylar Zamanı-Yeşil Mavi Hikâyeler’in yazarı Mustafa Semih Arıcı’nın ürünlerinde de...
TOPALOĞLU / KAZMAZ UNUTULMAZ
Rize halk kültürünü ve tarihini yazıya/yazına yansıtan ve kalıcı yapanlardan biri de İhsan Topaloğlu'dur (Rize 1966 - 2010). Vefatından sonra yayımlanan Rize-Pazar (Athena) Tarihi bu yolda emek verdiği dokuzuncu yapıtıdır. Galiba, bölgenin tarihinden coğrafyasına, toplumsal yaşamından ünlülerine, yazınıza basınına pek çok yönünü yazdığı 21 kitabına (toplam 41 kitabı var) yansıtan Av, Süleyman Kazaz’ın (Rize 1915- 2013) emeğinin değerlendirilmesi bu dergi yazısının oylumunu aşar, Kazmaz'ın Rize Vilayet Gazetesi’nde 1931’de yazdığı Yeşil Rize son dörtlüğü şöyle; "Coşkun derelerin, her yanın gülşen / Artar güzelliğin güneş doğarken / Yaşarsın kalplerde, sevginle Rize / Meftunuz hep sana ne kadar bilsen. ”
RİZELİ OLMAK GÜZEL
Veysel Çolak'tır (Rize-1954). Rize’nin İkizdere ilçesinin Cevizlik köyünde doğmuş ve çocukluğunu geçirmiştir. Toplumcu şiire yakın durmakla birlikte bireyden topluma genişleyen bir içerik ve kendine özgü söyleyiş geliştiren şairlerden biridir." Şiir, deneme, roman, eleştiri türlerinde yapıtlar veren Çolak’ın bütün bu türlerde “şiir odaklı bir çıkış noktası belirlediğine dikkat çekilir. Der ki Veysel Çolak: “Rizeli olmak güzel. Kentimi onurlu biçimde kültürel ve coğrafi tarihe yazmaya, temsil etmeye çalışıyorum. Eğer bir katkı söz konusuysa, bu açıdan bakılmalı duruma. Öte yandan Rize’nin bana kattığı çok şey var. Çünkü oranın dünyasının bir çocuğuyum. Gürgenlerden, kestanelerden, fanburlardan, çiftlerden, komarlardan, mısırlardan, çaylardan öğrendiğim çok şey olmuştur. Dahası Karadeniz ’le yarışan insanlarından, kopan kemençe tellerinden, yastığımın altındaki tabancadan, o canım Karadeniz türkülerinden çok şey öğrendim. Bu kültürel değerleri şiire taşıyarak; yerel kültürü ulusal ve evrensel kültüre dönüştürerek bir şeyler yaptığımı düşünüyorum.
GALATA’DA DOSTU VARMIŞ RİZELİ ALİ’NİN
“Kimseye mihnet etmezmiş/ Satarmış takasını. ” Fethi Giray’ın (Bilecik 1918-Ankara 1970) yayımlanan ilk şiirindeki Rizeli Ali’si bu: “Galata'da dostu varmış / Mahpushanede postu varmış / Rizeli Ali'nin / Çok kahrını çekmiş denizin / Anlattı bana: /Bu yıl balık vurmamış dalyana / Yuh olsun be!...diyor: / Şu koca, koskocaman denize, /Metelik bile vermedi bize. /Canına yandığımın dünyasında, / Parasız yaşanmazmış, / Tütünü yokmuş tabakasında; / Dost varmış, / Düşman varmış, / Şu canına yandığımın dünyasında. // Kaldırdı yırdık ceketinin yakasını, / Emdi yudum yudum son izmarit sigarasını./ Kimseye mihnet etmezmiş /Satarmış takasını. ”
DALGALANA ÇALKALANA RİZE DAĞLARINDAN YANA
“Karadeniz folkloruyla işlenmiş şiirinde kendine özgün bir dil kullanan şair” Yaşar Miraç’ın(Trabzon-1953) Karadeniz Hırçın Kız kitabındaki “Dolaşan Türkü” şiirinde insanları, mekânları, ürünleri, limanları, huyu-suyu ile bölgenin özellikleri-güzellikleri var: Yeter yalıdan gitmemiz / gel kemençem açık deniz / yelkeni açıverelim // dalgalana çalkalana/ Rize dağlarından yana / dümeni kırıverelim // şu kasırga ülkesinden / şu fırtına deresinden / yukarı taşıverelim // ikiz-dere’de gül açar / tabancalardan hasımlar / kaçı verelim...”
Yazımızı “Rizeli saygın şair”, gazeteci, şiirlerini Lazoğlu adıyla yayımlayan Mustafa Kar’ın (Rize 1944 -2009) “Son Cümle” adlı şiiriyle sonlandırıyoruz: “Sözü ağzıma alıp çiğner, süzerim / Kalemine mürekkep olur son kalan damlam / Edebiyatçı değil tabelacı yazarım / Cümle beni hoş görsün, eksik olursa imlam. ”
Son dize bizim de dileğimiz olsun.
Kuşkusuz Rize’nin başkaca yazın ürünlerine de yansıyan özellikleri, güzellikleri vardır. Bir derginin sınırlı oylumunu aşan bu varsıllıklar incelenip yayımlanmayı beklemektedir.